20 Ekim 2009 Salı

Sıcak Renkler

Son günlerde en favori rengim pembe. Etrafımda bu rengi gördükçe, sanki biryerlerden "O" çıkacakmış gibi geliyor. Neredeyse 20 milyon nüfusuyla, kargaşalar şehri İstanbul'da bu tip güzellikler görmek de mümkün olabiliyormuş. Sıradan bir iş gününde, hiç sıradan olmayan aşırı duygu akımlarına maruz kalmak, alışmamış bünyeye iyi gelmiyor tabi.


Sabah ayazının o soğuğunu ve karanlık kasvetini birden sıcacık bir havaya büründüren, etrafı ışıl ışıl yapan o "pembe"nin değerini zamanında bilememişim. Yarım saatlik de olsa, kanın damarlarımdan akışını, havanın ciğerlerimi dolduruşunu hissettim. Yaşadığımı anladım. Gözlerim ilk defa güneşe bakıyordu sanki. Mutluluk orkestrası içimden, derinlerden çalıyordu bana huzurlu notalarını.


Sevmek, yaşamaktır. Tutku, hayata sarılmaktır. Bunları hayatınızdan eksik ederseniz, programlanmış bir android ile farkınız kalmaz. Sadece bir insana tutulmak, sevmek değildir. Tutku, tüm duyu organlarınızla hissettiğiniz herşeye can verebilmektir. Canlı, cansız herşeyi hissedebilmek, onları sevmektir. Acı da olsa sanırım ulaşılamayan aşk en güzeli...


İşte ben son günlerde bunları yaşıyorum. Pembe ve hayatıma getirdikleri ile birlikte, her gün, her sabah ve her akşam etrafıma dikkatlice izliyorum. Pembe'yi görüyorum... Belki bir yerlerden karşıma çıkar diye bekliyorum.


Yusuf Tansu Büyüktalaş

19 Ekim 2009 Pazartesi

Im Back to Back!

Evet, geri geldim! Utanarak söylüyorum, blog sayfamın şifresini unutmuşum. O yüzden belli bir süre ortalarda gözükmedim. Ancak tekrar karşınızdayım.

Şimdilik paylaşacağım tek şey, yeni çalışma mekanım. Telekom Dünyası'nda yazarlık/editörlük kariyerime devam ettiğimi gururla, bağıra çağıra duyuruyorum. Tekrar görüşmek dileği ile, esenle kalın.

15 Haziran 2009 Pazartesi

Benden tavsiyeler...


Doğru yolda olduğunu zannetmek

 

Bazen biz insanlar karanlık yollardan ışığa çıkan patikalarda şaşırır, rotayı kaybeder, deniz fenerine bindiririz. “Hayatta her şey iyi gider” diye bir anlamı ortaya koymak çok zor bir durum. Hatta bazen bu hadise olmaz bile. Elimizde olan malzemeleri ya kaybeder, ya da harcarız. Fırsatları kaçırmak... onlardan söz etmiyorum bile. Her zaman düşüncem şu yönde olmuştur. Hayatta karşıma çıkan fırsatları kaybedeceğime, milyonlarımı kaybetseydim keşke... Keşke, keşke, keşke... Keşkeler hiçbir şeyi geri getiremez. Elde avuçta hiç oluşmamış olguların hayali içersinde yüzdüğümüz, bu hayat dediğimiz metamorfoz sancısında gel gitler yaşarken, bazen hiçte beklemediğimiz pozitif akım dalgaları içersinde kalabiliyoruz. İstediklerimiz ile istemediklerimiz hiçbir zaman bitmez. Bu dileyişler ölene kadar peşimizden tıpkı bir kuyruk gibi gelir. Korkularımıza yenik düşmemeye çalışırken bir yandan da hayata tutunma çabası içersinde lanetler ederken buluruz kendimizi baktığımız aynada.

 

Kıssadan Hisse...

 

Açık konuşmak gerekirse, hayatta hiçbir şey kağıda yazıp çizip, planladığımız gibi gitmiyor. Bir çıkış kapısı bulup sevindiğimiz anda, elimizdeki anahtarın delik yuvasına uymadığını görüyoruz. Bu, çok olur hayatımızda. Kafamızda çizdiğimiz yol düm düz giderken, hayat bizi zorla kavisli rotalara saptırabiliyor. Elden bir şey gelmez, gelemez. O yoldan ilerleriz fakat... Asla... Umudu yitirmemek lazım. Elbet bir gün olur deyip herşeyi bir kenara bırakıp beklemek gerekir. Eğer hayata olumlu yanıt verip onun sözünü dinlersek, istediğimiz mutlaka bir gün gerçekleşecektir. Tek sorun, beklerken hayallerimizi unutmamak... Hayallerinizi unutmayın ki, beklentilerinize deysin. Aksi takdirde boşu boşuna beklemiş olursunuz...

 

-SON-

İşten şeyler...


Oyun ve teknoloji hakkındaki güncel haberleri, incelemeleri, makaleleri ve önerileri takip mi etmek istiyorsunuz? Kendinize sağlam bir kaynak mı arıyorsunuz? Vallaha kendim çalışıyorum diye değil, alanında bir numara olan Merlin'in Kazanı ve Techno-Labs'ı sizlere şiddetle öneriyorum!

Oyunlar için: www.merlininkazani.com

Teknoloji ve bilişim dünyası için: www.techno-labs.com


14 Haziran 2009 Pazar

5 dakikada hazır aktivite


Bugün, sevgili patronum Murat Oktay, ailesi ve birbirinden değerli Merlin'in Kazanı forum moderatörleriyle güzel bir piknik günü geçirdim. Uzun bir aradan sonra ilk defa bu kadar değerli insanları bir arada gördüm. 

Cumartesi günü 4.45 civarlarında uyanınca, gece vakti gözümü uyku tutmadı. Ben de biraz SWAT 4 oynayayım dedim. Kendimi bayağı oyuna kaptırmış olacağım ki, sırtıma doğru efil efil esen serinliğe bir son vermek için pencereye yöneldiğim anda havanın oldukça aydınlandığını, kuşların cıvıldamaya başladığını farkettim. Çoktan sabah olmuştu ve benim çocuklar ile buluşup yolculuğun başlayacağı noktaya doğru gitmem gerekiyordu. Neyse ki geç kalmadım. 

Bindiğimiz vapurun, Murat Oktay'ın bulunduğu iskeleyi transit geçerek adalara yol alması dışında pek bir terslik yaşanmadı. Bir de gelmeyenler yüzünden oldukça fazla artan etler dışında. Etleri pişirme esnasında martılar ile girdiğimiz amansız mücadele gerçekten görülmeye değer cinstendi. Tüm kafile kutsal değerlerimiz olan etleri korumak için bu vahşi ve yırtıcı ölümcül yaratıklar ile gerilim dolu anlar geçirdi. Burada da zafer tabii ki bizim oldu. Kısacası, uzun bir aradan sonra ilk defa dolu dolu, mükemmel bir aile ortamının bulunduğu aktivitede bulunmak beni mutlu etti. Resimlerdeki gözlüklü artist benim ona göre. =)


Mavi Ekran


Bugün sevgili yurdumda, yüzbinlerce öğrenci ÖSS denen illet sınava girdi. Peki ne için? Hayatlarında mutlu, belirli ve sabit bir çizgi belirleyebilmek için. Ne yapsın öğrencim? Bu iğrenç sistemin kuralları bunu gerektiriyor. Laflar biraz klişe gelebilir, zira zaten öyle. "Bir insanın hayatı, bir kaç saatlik sınava ve beş şıklı aptalca sorulara mı bağlı?" sorusunu kendime ve sizlere sormadan duramıyorum. Eminim tüm öğrenciler bu sistemin değişmesini istiyor. Pekala, asıl soru geliyor. Sistemin değişmesi için saçma kurallara boyun mu eğmeli yoksa tüm bu tabuyu ortadan kaldırmak için bir takım fiiller mi gerçekleştirilmeli? Cevabı size kalmış... Yazının solundaki resime bakın. Belki sizler için ilham olabilir, bir takım fikirler verebilir.  

13 Haziran 2009 Cumartesi

Tükenir tükenmez tükenen kalem...

Hayatım boyunca, kendimi bildim bileli, kelimeler ve notalar içersinde yaşadım. Soyut olan duygu ve düşüncelere şekil vermenin en güzel yolu yazılar ve şarkılardır herhalde. Müzik ve yazılar... İkisi de benim için bir tutkuydu. İlk etapta müzik konusunda kendime bir temel oluşturduktan sonra, sıra yazarlığa gelmişti. Yani şimdi bestelere söz yazmanın zamanı...

Neyse vesselam. Bendeniz Yusuf Tansu Büyüktalaş. Bu blog sayfasını açmamın nedeni ise, meslek olarak icra ettiğim ve bu alanda hızla yükselmemi sağlayan yazarlık yeteneğimi sizlere sunmaktır. Kariyerimin ilk durağı olan Merlin'in Kazanı ve Techno-Labs ile zaten siz okur severlere her gün ulaşıyorum. Teknolojinin, bilişim dünyasının ve oyun piyasasının nabzını tutuyorum. Daha ne olsun? Yeri gelecek, buraya geyik yazılar yazacağım. Yeri gelecek, bu bozuk ve işlevsiz "sistem" ağır eleştirilerime maruz kalacak. Yani kâh gülüp, eğleneceğiz, kâh ağlayıp, üzüleceğiz. Bazen de korkup kaçacağız, sayfayı kapatacağız(!) Ben şimdiden uyarayım dedim. Hadi sağlıcakla kal sevgili okur ya da ziyaretçi. Her neysen, ben tarafından seviliyorsun. =)